Neden Kendimize ve Giydiklerimize Özenelim?

Kendimize Giydiklerimize ÖzenBugün, yakından takip ettiğim, üyesi olduğum Fütüristler Derneği‘nin eski başkanı Ufuk Tarhan’ın blogunda okuduğum bir yazı üzerine bu başlık altında bir şeyler yazmak istedim. Konu iş görüşmesi olduğu için yazıyı bu temel üzerine kurdum, ama aslında sosyal hayatımızdaki birçok ilişkiye de aynen uyarlayabilirsiniz. Yazının ana kahramanı bir kadın, ancak durum erkekler için de aynen geçerli.

Yazıyı okuyunca “Dış görünüşüne özenen insanlar aslında boş insanlar da, bu eksikliklerini kılık kıyafetlerle kapatmaya çalışıyorlar” gibi bir alt metin algılıyorsunuz (Aslında böyle bir genel görüş de var). Kazın ayağı öyle değil maalesef. Artık çok rekabetçi bir dünyada yaşıyoruz. Türkiye’deki üniversite sayısına bakarsanız, üniversite mezunu (eğitimli olduğu varsayılan) insan sayısını tahmin edebilirsiniz. Artık insanlar bu rekabette öne geçebilmek için ikinci üniversite okuyorlar, yüksek lisans yapıyorlar. Amerika’da artık bunlar da yetmiyor, insanlar doktora yapıyorlar iyi pozisyonları kapabilmek için. Kaldı ki, kağıt üzerinde kalan kuru diplomalar da çok anlam taşımıyor aslında. Bilgi teknolojilerinin gelişimi ile birlikte bilgiye erişim ve buna bağlı olarak uzaktan eğitimler, sayısız yazılı ve görsel kaynak ile insanların kendilerini geliştirmeleri iyice kolaylaştı. Yani kağıt üzerinde üstün görünseniz bile, “rakibiniz” inanılmaz bir cevher çıkabiliyor. Diyeceğim şu ki, artık iyi eğitim almış, kendisini iyi geliştirmiş çok sayıda insan var. Bir işe başvuranlar eğitim, altyapı olarak benzer seviyerlerde olunca, rekabet edebilmek için başka yönlerden öne çıkmak gerekiyor. Çok gezerek, çok okuyarak, derneklere üye olarak, özetle hayatın farklı birçok alanında yer alıp sosyalleşerek insanın vizyonunu genişletmesi; eksik yönlerini farkedip bunların üzerine gitmesi gerekiyor (Bu konu ile ilgili, “Adam gibi giyinmeden önce adam olmak lazım” diyerek yeni yazmaya başladığım yazıları da buraya tıklayarak okuyabilirsiniz).

Yaptığınız işte Türkiye’nin, dünyanın en iyi bilmemnesi iseniz rahatsınız elbette. İşe şortla gelirim deseniz, “Dilersen donla gel” bile derler 🙂 Aksi durumda mümkün olan her şekilde öne çıkmaya gayret etmek durumundayız. Kendimize ve giydiklerimize özenmek de, öne çıkarak fark yaratacağımız alanlardan birisi. Hani bir laf var ya, “İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır” diye… Fikirlerimiz ne kadar derin, ne kadar kıymetli olursa olsun, önce kapının açılmasını ve bunların dinlemesini sağlamak, iyi bir “ilk izlenim” oluşturmak lazım. Yoksa, “Bilginin değil de görüntünün pazar olduğunu” iddia etmek biraz bahane üretmek gibi geliyor bana. Hiç kimsenin şirketine, ekibine, sadece güzel görünüyor diye içi boş, işe yaramaz birisini alacağını; günde 8-10 saat “içi boş bir güzele” laf anlatmakla uğraşmayı tercih edeceğini sanmıyorum.

Eh madem konu açıldı, birkaç gün içinde “İş görüşmesine giderken ne giymek lazım?” konulu bir yazı da yazıvereyim… Hatta yazdım bile 🙂